Akay Cemal, Kıbrıs Gazetesi‘nde Dikey UçuşBaf’tan Lefkoşa’ya Bir Ömür kitabımız hakkında yazdı:

“mutlaka okunması gerekir.”

Geçen pazar günü, tanınmış iş insanlarımızdan, eski ‘Doğan Lastik Fabrikası’ sahibi Hüseyin Şevketoğlu’nun Baf’tan Lefkoşa’ya Bir Ömür – Dikey Uçuş isimli kitabından söz etmiştik. Kitapta, Vretçalı Nalbant Hasan İzzet’in, küçük yaşta Makarios’u, babasının ricası üzerine katırın sırtına bindirerek manastıra götürdüğünü anlatmıştık. Bu olay, Makarios’un kaderinin değişmesine neden olmuş, Başpiskopos ve ‘Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’ olmuştu… 1933 yılında Baf’ta doğan kitabın yazarı Hüseyin Şevketoğlu, ilkokulu ve Rum Ortaokulu-Lisesi’ndeki eğitimini Baf’ta tamamladı. 1955-60 yılları arasında Türk Haber Ajansı için muhabirlik ve TC Lefkoşa Konsolosluğu için istihbarat görevlerini yürüttü. Daha sonra Lefkoşa’ya yerleşti ve ilk Türk lastik kaplama fabrikası olan Doğan Lastik Fabrikası’nı kurdu. 1963 olaylarında işyerini, evini ve tüm mal varlığını kaybederek, Kandu’ya göçmen olarak gitmek zorunda kaldı. 1967’de hayatın kısmen normale dönmesiyle Lefkoşa’ya geri gelerek, yine bir ilke imza attı ve sinek ilacı üretimini başlattı. Kıbrıs Türk İşverenler Derneği ile Sanayi Odası’nın kuruluşlarına önderlik etti ve uzun yıllar Ticaret Odası’nda faal olarak çalıştı. ‘Anima Yayınları’ olarak basılan kitabın genel yayın yönetmenliğini Kenan Yücel, editörlüğünü Derya Önder, son okuma ve düzeltmeyi de Müge Şevketoğlu yaptı. Kitapta kızı Müge Şevketoğlu ve oğlu Mustafa Şevketoğlu, babalarıyla ilgili ilginç anılarını dile getirirken, özetle “Babam benim ilk öğretmenim ve rol modelim” diyorlar.  Hüseyin Şevketoğlu ise, eşi Nur’a, Emin Çizenel, Derya Önder ve kitaba katkı sağlayan gazeteci-yazar Akay Cemal, Hasan Kahvecioğlu ve İsmail Bozkurt’a teşekkür ediyor. Şevketoğlu, geçmişten bugüne Baf’tan söz ederken, “Baflılar, ‘Bafidi’ olmayı gururla taşımışlar ve o meşhur Baf inadı sayesinde direnişin en ön saflarında yer almışlardı. Aslında Kıbrıs Türk halkı bugün bir devlet olarak varsa, bunu tüm halkın var olma, yaşama inadına ve direncine borçludur” diyor. ‘İki toplumlu yaşamak’ başlığı altında yer alan izlenimleri oldukça ilginç ve de anlamlı. Özetle şunları vurguluyor: “Okula devam ederken, yıllarca Rum öğrencilerle birlikte okudum. Evlerine gider, birlikte ders çalışırdık. Çok samimi arkadaşlıklar kurdum. Arkadaşlarımın anne-babaları bana hep kendi evlatları gibi davranırlardı. Hiç kin beslediğimi hatırlamıyorum. Ancak Yunan tarihi ve kültürüne dayalı eğitim veren Ligion’da geçen eğitim yıllarında Kıbrıslı Rum gençlerin, Türklerle ilgili genel olarak olumlu düşünceler taşımadıklarını da gözlemledim.” Şevketoğlu, bu konuda örnekler de veriyor ve şunları aktarıyor: “Bir Rum sınıf arkadaşımla birlikte kız kardeşinin düğünü için Panaya köyüne gitmiştik. Eski, köhne bir otobüste seyahat ederken adeta bir fıkra yarışı başladı. Fıkralar bir papazla hocanın hikâyesini içeriyordu. Her fıkrada papaz, hocayı alt ederdi. Bel altı bu hikâyeleri ballandıra ballandıra anlatırlar ve kahkahalarla gülerlerdi. Bu yolculuklarda Müslüman dinine yönelik bir aşağılama vardı. Yanımda oturan Rum arkadaşım bundan rahatsız olmuştu, ancak bir şey diyecek halimiz de yoktu. Yolcular zaten benim Türk olduğumu bilmiyorlardı.  Rum ailelerde imrendiğim bir şey vardı. O zamanlar çocukken, Türk anne-babaların gösteremediği, var olduğuna inandığım, ama içlerinde sakladıkları sevgi, Rum ailelerinde orta yerdeydi. Bunu herkes görür, paylaşır, yaşar ve hissederdi. Rumlardaki bir diğer güzel adet de, evlenecek kızlarına fakir de olsalar, imece usulüyle bir gözlü ev yapmaları ve onları bu şekilde evlendirmeleriydi. Kitabın yazarı, ‘Baflı Türkler ve Rumlarda din ve milliyetçilik’ başlıklı bölümde de izlenimlerini anlatırken, tanık olduğu olaylara ilişkin örnekler veriyor, özetle şunları ifade ediyor: “Bir Rum, seninle çok iyi geçinmesine, samimi olmasına rağmen, kiliseden bir emir geldiği anda akan sular dururdu. Seninle ilişkisini, arkadaşlığını hemen askıya alırdı. Senin değerin kilisenin sınırına kadardı. Bir papaz, davranışlarını benimsemediği bir köylüye “Kiliseyi sana kapattım” derse, o kişi o köyde barınamazdı, hatta köyü terk etmek zorunda kalırdı.” Kitapta EOKA’nin ilk Kıbrıslı Türk kurbanı Abdullah Ali Rıza Çavuş’un vurulması olayı anlatılırken, Kasaba’da da örgütlenmelerin başlamasına ilişkin gelişmeler aktarılıyor. Bu arada ‘Volkan’ın Baf Sorumlusu olarak görevlendirildiğini yazan Şevketoğlu, gelişen olaylardan sonra, ‘Volkan’la ilişkisinin kesildiğini anlatıyor, Kaymaklılı Rum kızı Gulla ile olan arkadaşlıkları da kitapta yer alıyor. “Ali Çakır’ın belki de hayatını kurtardım” diyen Şevketoğlu, ‘Vatana hizmet etmenin gururu’ bölümünde adaya tekneyle silah getirilmesinden bahsediyor ve 1990’lı yılların ortalarında Kıbrıs’a gelen Atatürk’ün manevi evlatlarından biri olan Ülkü Adatepe ile kurdukları samimi dostluğu anlatıyor. Kitapta ayrıca kızı Müge Şevketoğlu’nun Atatürk’ün diğer manevi kızı Sabiha Gökçen’le tanışmaları ve kurdukları dostluk dile getiriliyor. Her bakımdan konuları değişik açılardan, ama sade bir dille anlatan kitapta neler yok, neler? Mutlaka okunması gerekir diye düşünüyorum.

Akay Cemal, Kıbrıs Gazetesi, 28.9.2022

Kaynak: https://www.kibrisgazetesi.com/otobuste-hep-papaz-hoca-fikralari-anlatirlardi-makale,17095.html

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir